KURULTAY DAVASI VE BİRLİK SORUMLULUĞU: TARAF OLMAK DEĞİL, ORTAKLAŞMAK ESASTIR
Cumhuriyet Halk Partisi, siyaset sahnesinde yüz yılı aşkın geçmişiyle yalnızca bir siyasi parti değil, aynı zamanda bir devlet aklının, bir halk iradesinin ve bir kurumsal geleneğin taşıyıcısıdır. Bu taşıyıcılık, sadece iktidar dönemlerinde değil; kriz anlarında gösterilen reflekslerle, içeride sağlanan dengeyle ve dışarıya verilen birlik görüntüsüyle mümkün olmuştur. Bugün, partinin önünde böyle bir an durmaktadır: Kurultay davası.
Elbette CHP’nin tarihinde kurultay tartışmaları, sert kongre mücadeleleri ve temsil adaleti konularında geçmişten bugüne birçok sınav yaşandı. Mahalle delegeliklerinden il kongrelerine kadar kimi dönemlerde adalet duygusunu zedeleyen uygulamalara tanıklık edildi. Bu eksikliklerin tamamı, parti içi mücadelenin doğal parçası olarak ele alındı ve dönemin koşulları içinde değerlendirildi. Değişim isteyen de, mevcut çizgiyi savunan da aynı örgütlü yapının parçası olarak katkı verdi.
Ancak bugün yaşanan, kurultay davası tartışmasının ötesinde; CHP’nin siyasal aklını, örgüt kültürünü ve karar alma iradesini doğrudan hedef alan olağanüstü bir müdahale girişimidir.
Kurultay, CHP geleneğinde yalnızca bir tüzük gereği değil; siyasi meşruiyetin tazelenme alanıdır. Ancak bu alan, içeriden gelen itirazlarla olduğu kadar, bu itirazların nasıl ve hangi zamanlamayla dile getirildiğiyle de anlam kazanır. Bugün, partinin önünde duran tablo yalnızca teknik değil, etik bir meseledir. Herkesin elini vicdanına koyarak sorması gereken şudur: Bu dava, gerçekten partiyi güçlendirmek için mi, yoksa iç dengeyi sarsmak için mi gündemdedir?
Unutulmamalıdır ki CHP’yi CHP yapan şey, iç tartışmalarla dış müdahaleleri ayırt edebilme yeteneğidir. Bu yetenek, tarih boyunca partinin en kritik anlarda bile yolunu kaybetmemesini sağlamıştır.
Geçmişte İsmet İnönü, devlet aklını siyasal akılla dengeleme yeteneğiyle, kriz dönemlerinde partiyi sarsılmadan yönetti. Bülent Ecevit, parti içi vesayet yapılarına karşı cesaretle durarak, CHP’yi halkla yeniden buluşturan yeni bir siyaset anlayışı geliştirdi. Deniz Baykal ise CHP’yi yeniden yapılandırırken yalnızca günü değil, kurumsal geleceği gözetti. Bu tarihsel birikim, bugünkü kadrolara sadece miras değil; aynı zamanda ağır bir sorumluluk da yüklemektedir.
Bugün yapılması gereken, kurultay davasını bir ayrışma konusu değil, bir iç muhasebe vesilesi olarak ele almaktır. Sözünü söylemek isteyen herkesin bu süreci parti kültürüne uygun biçimde yürütmesi; örgüt vicdanının ve kolektif aklın yönünü tayin etmesine saygı göstermesi gerekir.
Parti içi muhalefet meşrudur. Ancak bu meşruiyetin sınırı, ortak yapıya zarar vermemekten geçer. CHP’yi iktidar alternatifi kılacak olan, sadece kadrolar değil; o kadroların davranışlarında tezahür eden tarihsel aidiyet duygusudur.
Bu dava, sadece bir kurultayın değil; CHP’nin kendi iç bütünlüğünü koruma ve geleceğe sorumlulukla yürüme yeteneğinin de sınandığı bir andır. Taraf olmak değil, ortaklaşmak esastır.
Av. Sertaç EKE Diyarbakır